ÖLÜMÜM
Ben size önce kendimi tanıtayım, Tanrı’nın lanetleyip isyankar olarak nitelendirdiği bir meleğim hatta adımı Yunan tanrılarından savaşı temsil eden Ares’e vermeye layık gördü, aslında bu Ares’e hakaret etmek amacıyla yapılmış bir şeydi ama Ares kendisinin, kardeşlerinin ve Yunan halkının kurtarıcısıdır, Zeus gibi bir belayı başlarından def etmek ona kahramanlığı yakıştırmak için gayet geçerli bir sebep ama bizim konumuz Ares’in kahramanlığı veya Zeus’un kahrolası bir yaratık olması değil, bizim konumuz halkının, ailesinin intikamının peşinde koşan bir gencin ölümü ve ölümünden sonrası, ölmeye başladığı andan ruhun bedenden çıkış anına kadar çektiği ve benimde tanığı olduğum acıları. İşte benim lanetim, cezam buydu ruhların çektiği acılara şahit olmak, çekeceğim acıları görerek yaşamak ve bunları benim gibi cezalandırılacak kimseyle paylaşamamak ama bu anlatacaklarım hepinizin tahmin ettiği lakin tam bilemediği, şahit olmadığı acılar o nedenle bildiğiniz bir şeyi anlatmamın mahsuru olduğunu düşünmüyorum.
Ruhun esir olduğu bedenin adı Mücahit Rosnamow’du, Rosnamow aslında güzel bir çocukluk geçirmişti, huzurlu bir ailesi vardı, okuması için her türlü desteği veriyorlardı zaten kendisi de desteklenmeyi hak edecek zekaya sahipti ailesi desteklemese dahi başka bir yerden okumak için yardım alabilirdi ama buna gerek kalmadı ailesi her türlü desteği verdi ve Viyana’ya kimya okumak için gitti, kimya okumasında ki amacı o dönemlerde tedavisi olmayan ve bir çok insanın ölümüne sebep olan verem hastalığın tedavi edecek bir ilaç keşfetmekti, verem ailesinin asıl memleketleri olan Türkistan’dan Azerbaycan’a göçmelerine sebep olmuştu.
Rosmanow üniversiteyi başarılı bir şekilde okumuştu, son sınıfa geldiğinde geçtiği dönemlerin notu ortalamanın bir hayli üstündeydi ve başarılı bir şekilde mezun olup özgürlüğünü büyük ölçüde elde etmiş Azerbaycan’a gitmek ve orada halkına hizmet etmek istiyordu lakin son sınıfın ikinci döneminde Ermenilerin Rusların desteğiyle ülkesinde büyük bir katliam yaptığı haberini aldı( Bahsi geçen katliam Hocalı Katliamıdır), peşi sıra yaşadığı bunalımlar sonucunda üniversiteyi bırakıp, Rusya’ya gitti orada Moskova’da bir ev tuttu, iki adet silah, bolca mermi ve barut aldı, ardından gecelerce günlerce plan yaptı, Rus bürokratları takip etti amacı onları öldürmekti, ülkesinde yapılan katliamların, tecavüzlerin ve işkencelerin hesabını sormaktı, ilk olarak dönemin savunma bakanı yardımcısının evi ile bakanlık arasında ki güzergâha bombalı bir tuzak kurdu ve onu öldürdü, lakin bu saldırısının beklediğinin üzerinde gündem olmasından dolayı, savunma bakanının ta kendisine düzenlemeyi planladığı saldırıyı yapamadan yakalandı ve amacına ulaşamadan çıkan çatışmada göğsünden iki kurşun ve bacağından bir kurşunla vuruldu, ardından benim hikayem başladı.
Ruhu bedeninden çıkmak için çabalıyordu ama her çıkış denemesinde Nazi kamplarında ki elektrikli tellere çarpmışçasına yanıyor ve geri savruluyor, daha sonraki denemelerindeyse orantılı olarak çektiği acının büyüklüğü artıyor, direnci de gittikçe kırılıyordu dayanamayıp pes etti. Bir hafta sonra, kimlik tespit çabalarının ardından defin işlemleri başladı ve ailesi, memleketi ve kimliği teftiş edilemediği için Moskova’da hastalıktan ölmüş, sahipsiz ölü bedenlerin defnedildiği, tenha bir yere gömüldü, gömüldüğü toprakta da pek rahat edemedi, Dünya da huzur vermeyen Tanrı toprakta da acı çektirmeye devam etti.
Defnin gerçekleştiği ilk anda canlı bir beden gibi toprağın onu boğduğunu, nefessiz kaldığını ve acı çektiğini hissedebiliyordum, o an çektiği acının cehennemde dahi çekilmeyeceğinden, bundan daha büyük bir acının var olmayacağından emindim, bedenin toprakla etkileşimi başlayana kadar, o etkileşim başladığı andan itibaren hiç bir acının daha büyüğü olmayacağı kanısına varmama kararı aldım çünkü; Her gün bedeninden minik bir parça eksiliyordu ve bu minik parçanın eksilmesi yavaş yavaş bir gün alıyordu, yüzlerce değişik biçimde küçük yaratık milim milim kemiriyordu, o kemirilen yerlerin devamı da milim milim çürüyor ve kendini toprağa katıyordu. Bu acının nasıl bir şey olduğunu anlatmayı çok isterdim ama bir dünyalıya nasıl anlatacağımız bilmiyorum çünkü; En küçük zerresinin bile görülmediği Dünya’da onu tarif edecek bir şey bulamıyorum ve aylarca yıllarca süren acının ardından bedenin tamamen acı çekerek yok olmasıyla, bir tek Tanrıyı lanetlemek istiyordum ama onu da yapsam bir işe yaramayacağını bildiğim için kainatın adaletsizliğine susuyorum.
YUNUS EMRE BAL