top of page
  • Instagram
  • YouTube
  • Twitter

MASALLARDAKİ GİZLİ TEHLİKELER

 

       OKUDUKLARI MASAL VE ROMANLARIN, ÇOCUKLARIMIZI NASIL ETKİLEDİĞİNİN FARKINDA MIYIZ?

BİRİ ÇIKIP, ÇOCUKLARINIZA YILLARDAN BERİ VERDİĞİNİZ VİTAMİNLERLE ASLINDA ONLARI ZEHİRLEDİĞİNİZİ SÖYLESE, NE YAPARDINIZ?

       ACABA KİMİ MASALLAR VE ROMANLAR; TOPLUMUMUZDAKİ KAPKAÇ, HIRSIZLIK, GASP, DOLANDIRICILIK, SALDIRGANLIK, TEMBELLİK ve ZARARLI ALIŞKANLIKLARA YÖNELME GİBİ SORUNLARIN ARTIŞ NEDENLERİNDEN Mİ?

       Bugün yazılı ve görsel medyaya baktığımızda şunu açıkça görebiliyoruz: İnsanlarımız giderek şiddet, kapkaç, hırsızlık, dolandırıcılık, yaralama, cinayet, terör gibi suçlara daha çok bulaşıyorlar. Hayatta karşılaştıkları güçlükler karşısında hemen yılgınlığa kapılıyorlar. Pasif, edilgen bir tutum sergiliyorlar. Savaşmak, mücadele etmek yerine ya intihar ediyor ya da kendilerini içinde bulundukları güç durumdan kurtaracak bir mucize arıyorlar. Kimileri loto, piyango, at yarışı, kumar gibi şans oyunlarına; kimileri içkiye, uyuşturucuya yöneliyorlar.

 

        Oysa hepimiz; çocuklarımızın dürüst, erdemli, ahlaki değerlerimizi benimsemiş, eğriyi doğrudan ayıran, iyiye – doğruya – güzele yönelen, güçlüklerden yılmayan, daima başarıyı kovalayan, sosyal ve uyumlu bireyler olarak yetişmesini ister, hep bu yönde çaba gösteririz. “Aman küfür işitmesin, küfür öğrenmesin! Şiddet görmesin, şiddete yönelmesin!” deriz. Onları filmlerdeki, dizilerdeki kötü sözcüklerden korumak için BİİİBLER; olumsuz görsellerden korumak için işaretler icat etmişiz.

 

Peki ya sonuç?  

      Sonuç, hepinizin bildiği, benim de yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi… Fakat burada büyük bir çelişki var. O zaman, bu olumsuz durumun sebebi ne?

      BENCE KİMİ MASAL VE ROMANLARDAKİ OLUMSUZ MESAJLARDAN ÇOCUKLARIMIZI KORUMAYI UNUTMUŞUZ.

      Hepimiz biliriz; çocuklar masalları severler. Bizden de kendilerine masal anlatalım, masal okuyalım, masal kitabı alalım isterler. Biz de onlara anlatır, okur ve alırız tabi. Fakat hangi masalları?

       Şimdi bir düşünün bakalım; acaba bu masallar arasında ALİ BABA VE KIRK HARAMİLER, ALAEDDİN’İN SİHİRLİ LÂMBASI, ÇİZMELİ KEDİ, SİHİRLİ FASULYELER, BREMEN MIZIKACILARI, ODUNCUNUN ÇOCUKLARI, KÜL KEDİSİ, UYUYAN GÜZEL, PAMUK PRENSES, ALTIN ELMA AĞACI, FARELİ KÖYÜN KAVALCISI, KİBRİTÇİ KIZ gibi çok satılan, çok okunan, filmleri çevrilen masallar var mı?

       Peki, ya bütün bu saydıklarım ve benzeri masallarla çocuklarımızın bilinçaltlarına ne gibi olumsuz mesajlar yerleştirdiğimizin farkında olanınız… Adlarını saydığım bütün bu masalların aslında hırsızlığı, kapkaççılığı, dolandırıcılığı, tembelliği övdüğünü; kötüleri, hırsızları, katilleri kutsadığını söylersem bana inanır mısınız? Yalnız masallar mı, ROBİN HOOD, ARSEN LUPEN, CİNGÖZ RECAİ, FANTOMA, KİLLİNG, SHERLOCK HOLMES gibi filmlere konu olan ünlü romanlarda da buluyoruz biz bu kişilik bozucu ögeleri…

Masallarda olsun, romanlarda olsun; ben hep verilen mesaja bakarım. Şu masalla ve şu romanla çocuğuna verilmekte olan mesaj nedir diye… Acaba bu mesaj çocuğa nasıl veriliyor? Çocuk bu mesajı nasıl algılıyor? Ondan nasıl etkileniyor? Şimdi bu masallara bir de beraber bakalım isterseniz.

ALİ BABA VE KIRK HARAMİLER sözgelimi… Ali Baba rastlantıyla, Kırk Haramilerin sihirli sözcüklerini duyar.  “Açıl susam, açıl!” deyip haramilerin mağarasına girer. Hırsızların hazinesini azar azar çalıp kullanmaya başlar.  Haramiler bunu fark ederler ve Ali Baba’nın peşine düşerler. Ailenin evlatlığı Meryem, önce kırk haramiyi üzerlerine kızgın yağ dökerek öldürür. Ardından da öç alma amacıyla eve gelen haramilerin reisini bıçaklayarak yere serer. Ali Baba, Meryem’i oğluyla evlendirir (ödül ya da rüşvet). Sonra da hep birlikte, ömürlerinin sonuna dek zengin - mesut yaşarlar. Burada verilen mesaj şudur: Eğer soyabileceğiniz zengin bir hırsız bulabilirseniz, hiç durmayın, soyun! Hatta peşinize düşecek olurlarsa, onları öldürmenizde bile sakınca yoktur. 

ALAEDDİN’İN SİHİRLİ LÂMBASI: Sihirbazın biri, gizemli mağarasındaki sihirli lâmbasını almak için Alaeddin’i kandırır. Fakat çocuk son anda adamın kötü amacının farkına varır. Kötü kalpli sihirbaza ait sihirli lâmbanın, sihirli yüzüğün ve hazinenin sahibi olur. Sultanın kızıyla evlenir. Sihirbazı öldürüp mesut bahtiyar bir ömür boyu yaşayıp gider. Mesaj yine aynıdır: Eğer soyabileceğiniz zengin bir hırsız bulabilirseniz, hiç durmayın, soyun! Hatta peşinize düşüp size zarar vermeye kalkışacak olurlarsa, onları öldürmenizde bile sakınca yoktur.

SİHİRLİ FASULYELER: Anne, bütün varlıkları olan ineği satması için oğluna verir. Pazara götürdüğü ineği üç fasulye ile değiştirip eve dönen çocuk, ertesi sabah uyandığında; annesinin kızıp bahçeye attığı fasulyelerin yeşerip gökyüzüne yükseldiğini görür. Bunlardan birine tırmanıp devin ülkesine ulaşır. Onun altın yumurtlayan tavuğunu, çaldıkça altın saçan lirini alıp yeryüzüne döner. Kendisini izleyen devden kurtulmak için fasulyelerin gövdelerini baltayla keser. Dev, yere düşüp ölür. Çocuk ve annesiyse, ömürlerinin sonuna dek mesut bahtiyar yaşarlar. Ne tuhaf değil mi? Mesaj yine aynıdır ve adeta bu mesaj çocukların bilinçaltına kazınmak istenmektedir.

ÇİZMELİ KEDİ:  Fakir değirmenci; büyük oğluna değirmenini, ortanca oğluna evini ve eşeğini, küçük oğluna da kedisini bırakır. Küçük oğul, kendisinden bir çizme isteyen kedinin kılavuzluğuyla yola koyulur. Kurnaz kedi, önce çeşitli armağanlarla (rüşvet) krala sokulur. Ardından birtakım yalan ve oyunlarla değirmencinin küçük oğlunu krala kont diye yutturur. Sihirbaz devi yenip sahte kontu prensesle evlendirerek tahta oturtur. Mesaj: Büyük hedeflere ulaşmak için çalışıp çabalamaya, erdemli, maharetli, becerikli, nitelikli olmaya gerek yoktur. Birkaç yalan dolanla da bu amacınıza ulaşabilirsiniz. 

Tıpkı La Fontaine’nin ders kitaplarına bile giren ünlü KARGA İLE TİLKİ masalında olduğu gibi…

Hani saf karga, ağzında koca bir peynir kalıbıyla ormana gelip de bir ağaç dalına konar ya! Bunu gören kurnaz tilki de türlü iltifatlarla kargaya yanaşır ya… İşte o öykü! “Aman efendim!” der tilki, “Ne kadar güzelsiniz. Şu kibarlığınız, şu asaletiniz… Doğrusu daha ilk bakışta gözlerimi kamaştırıverdiniz. Eğer sesiniz de güzelliğiniz gibiyse, bence ormanın kraliçesi sizsiniz. “ Bu iltifatları alan karga sesini duyurmak için ağzını açınca, peynir kalıbı yere düşer. Tilki de onu afiyetle yiyip gider. Sorun bakın çocuklara! Hiçbiri karga olmak istemeyecek, hilekâr tilki olmayı seçeceklerdir.   

BREMEN MIZIKACILARI’nı da bilirsiniz. O da aynı türde bir masal… Eşek, köpek, kedi ve horoz kısmetlerini aramaya çıkarlar. Vara vara yine hırsızların, soyguncuların yaşadığı, ormanın gözlerden uzak bir köşesindeki kulübeciğe ulaşırlar. Bir ziyafetin ortasındaki hırsızları kaçırır, onlardan kalanlarla rahat ve mesut yaşarlar. Yani hırsızdan çalınan helaldir mantığı akıllarınca…

İşte! Çocuklarımıza okuyup okuttuğumuz bu ve benzeri masallara bakınca, toplumumuzda hemen her gün tanık olduğumuz sahtekârlık, üçkâğıtçılık, dolandırıcılık, kapkaççılık, hırsızlık olaylarına hiç şaşırmamamız gerekir. Sanki sanırsınız ki, bütün bu masallarla özellikle ROBİN HOODLAR, ARSEN LÜPENLER, FANTOMALAR, CİNGÖZ RECAİLER, KİBAR HIRSIZLAR yetiştirmenin çabası içindeyiz.

ODUNCUNUN ÇOCUKLARI (HANSEL VE GRATEL) : İki çocuklu fakir oduncu, eşi ölünce yeniden evlenir. Kötü kalpli üvey anne, çocukları ormana götürüp bırakması için adamı; kandırır. Çocuklar, ilk iki denemede evlerinin yolunu bulurlar. Ancak üçüncüsünde ormanda kaybolurlar. Gide gide pastadan çikolatadan bir eve girip çocuk yiyen cadının eline düşerler. Yaşadıkları korku dolu günlerden sonra, ancak cadıyı öldürerek ondan kurtulabilirler. Bu masalı, gece yatmadan önce çocuğunuzun başucuna oturup okuduğunuzu düşünün bir. Çocukcağız rahat bir uyku uyuyacağı hâlde sabaha dek karabasanlar görmez mi? Ya bunu okuyan anne, bir de üveyse…  Peki, ya bu masalla çocuğa verilen mesaj ne? Sakın hiçbir kimseye güvenmeyin. Şu dünyada başınıza her an, her şey gelebilir. Anneniz ölebilir. Babanız kötü kalpli bir üvey anneyle evlenebilir. Öz babanız sizi terk edebilir. Sığınacağınız yerde sizin canınıza kast edebilirler; ancak becerip de onu öldürebilirseniz canınızı kurtarabilirsiniz. Bu ve benzeri masallarla büyütülen çocuklar; ürkek, kuşkucu, öz güvenden yoksun, paranoyak olmaz da ne olur, siz söyleyin!

Masalın bundan sonrası hırsızlık masallarıyla eş içerikli; fakat çok daha korkunç bir mesajı daha var. Sevginin çıkara bağlı olduğu koşulu… Masalı sonu şöyle: Çocuklar cadıyı öldürdükten sonra, onun hazinesini alıp evlerine dönerler. Çocukların getirdiği hazineyi gören baba ve üvey anne de çocukları bağırlarına basıverirler. Bundan böyle onları ormana bırakmayı hiç mi hiç düşünmezler. 

ALTIN ELMA AĞACI da verdiği mesaj açısından ODUNCUNUN ÇOCUKLARI tarzında… Bahçesindeki altın elma ağacının elmaları çalınınca, kral önce büyük oğullarını hırsızı bulmakla görevlendirir. Onlar başarılı olamayınca, aynı görevi küçük oğluna verir. Küçük prens hem kendisine verilen görevi yerine getirir. Hem de öz ağabeylerini kurtarıp geri getirir. Ancak kardeşlerini kıskanan ağabeyleri, onu bir kuyuya atıverir (Yusuf Peygamberi, kardeşlerinin kuyuya atması gibi.) Kardeşler de kuşkulanılacak kişiler arasına sokulurlar bu masalda.

KÜLKEDİSİ YA DA SİNDİRELLA: Özellikle kız çocukları, ne çok severler bu masalı! Nasıl sevmesinler ki? Ne bir çaba göstermeleri gerek ne bir emek? Ne bir zeka pırıltısı ne bir yetenek… Bir peri çıkıp gelecek; onları güzel giysiler, takılarla süsleyip bezeyecek. Beyaz atların çektiği bir araba ve uşaklarla saraya gönderecek. Onlar da hiç zahmet çekmeden genç bir prensin gözünü kamaştırıp onunla evlenecek. Ömürlerinin sonuna değin mutlu bir yaşam sürecek.

Oranını bilemem; ama kız çocuklarımızda görülen süslenme, güzel görünme hatta narsisizm kaygısının temelinde bu masalın mutlaka önemli bir payı olmalı. Tabi ulaşılması gereken bir hedefe varma yolunda çaba harcamak yerine, hep başkalarının yardımını bekleme hastalığı da bence bu masalın başka bir olumsuz tarafı. 

PAMUK PRENSES masalında da güzel prensesin mutlu rahat yaşamı babasını yitirmesiyle son bulur. Kötü kalpli kraliçe, avcı başına; güzelliğini kıskandığı prensesi öldürmesini buyurur. Fakat avcı başı kıza kıyamaz. Onu ormanda bırakıp elinde bir karaca yüreğiyle saraya döner. Onu verir kraliçeye prensesin yüreği bu, diye. Sonra neler olduğunu hepimiz biliyoruz. Prenses ormanda yedi cücelerin yanına sığınır. Orada geçirir günlerini. Peki, kötü kalpli kraliçeyle mücadele eder mi? Hayır! Hep pasif, hep edilgen durumdadır. Zaten sonunda kraliçe tarafından zehirlenir. Kristal bir tabuta konulup bekletilir. İyi ki BEYAZ ATLI PRENS gelir de onu kurtarıp hayata döndürür. Şimdi soruyorum size: Kızlarımızın yaşama dönmeleri ve mutlu olmaları için illaki beyaz atlı bir prensin gelmesi mi gerek? Bu onları tembelliğe, eylemsizliğe, başarma gücü eksikliğine sürüklemez mi?

UYUYAN GÜZEL de bir başka tembellik, ya da BEYAZ ATLI PRENS öyküsü! Hani kralla kraliçenin yıllardan sonra bir çocuğu dünyaya gelir. Bütün periler birer armağanla sarayda toplanıp bir araya gelir. Her peri güzel bir dilekte bulunurken prensese, Kara Peri; prenses on altı yaşına geldiğinde eline iğ batarak ölmesini dileyiverir. Neyse ki son bir peri kalmıştır dilekte bulunmayan. O da prenses on altı yaşına geldiğinde eline iğ battığında ölmemesini, fakat yüz yıl boyunca uyumasını diler. Tam on altı koca yıl, büyüyü bozmaya çalışmadan boşu boşuna geçer gider. On altı yaşına geldiğinde prensesin eline kaçınılmaz olarak o iğ batar. Bu kez de bir yüz yıl daha boşu boşuna geçip gider. İyi ki o beyaz atlı prens gelir de prensesi öper. Yoksa korkarım o prenses, ormanlık vasfını yitirip site yapılana dek beklerdi uyandırılmayı.

Bu tür sakıncalı masallar biter mi? Bitmez! Sırada SİHİRLİ BALE AYAKKABILARI var, ürkütücü mü ürkütücü… FARELİ KÖYÜN KAVALCISI var çocukların uykularını kaçıran…  KİBRİTÇİ KIZ var, insanın içinde yaşadığı topluma olan inancını sarsan… Ve daha birçokları… İsterseniz bunların adını anımsatmakla yetinelim, isterseniz irdeleyelim. Fakat çocuklarımızda olumsuz etkiler yaratan masalları verdikleri mesajlar yönünden başlıca dört ana kümede toplayabiliriz:

MESAJ 1: Amaçlarınıza: paraya pula, şana şöhrete ya da güce ulaşmak için çalışıp çabalamanıza, kendinizi yormanıza gerek yoktur. Doğruluk, dürüstlük, fedakârlık, vefa gibi erdemler; ancak aptalların inanacağı saflıklardır. Küçük kurnazlıklarla en yüksek hedeflere bile kolayca erişebilirsiniz. Yeter ki siz bunun yolunu keşfedin. İster istemez insanın aklına gelip takılıyor. “Acaba giderek yaygınlaşan dolandırıcılık, kapkaççılık, sahtekârlık olaylarının, şans oyunlarına olan bağımlılığın artmasında bu masalların payı ne kadar diye… Ali Baba ve Kırk Haramiler, Alaeddin’in Sihirli Lâmbası, Sihirli Fasulyeler, Bremen Mızıkacıları, Karga ile Tilki gibi masallar bu grupta yer alırlar.

MESAJ 2: Hoş görülü ve bağışlayıcı olmayınız. Birileri size kötülük yapmaya kalkışırsa, sizin de onları cezalandırma, hatta öldürme hakkınız vardır. Onları kırk katırın kuyruğuna da bağlayabilirsiniz, kırk satırla da doğrayabilirsiniz. (Tıpkı bizim bazı masallarımızın sonlarındaki tekerlemelerde olduğu gibi.) Tabanca, bıçak da seçenekler arasında tabi… Şimdi bu masallara bakıp da söyleyin lütfen!  Gençlerimiz niçin bu kadar hoşgörüsüz? Neden herkes birbirini yumrukluyor, bıçaklıyor, kurşunluyor? Çocuklarımız neden her gün biraz daha fazla suç batağına sürükleniyor? Bu masallar nedeniyle olabilir mi?

      Ali Baba ve Kırk Haramiler'de, Alaeddin’in Sihirli Lâmbası’nda, Sihirli Fasulyeler'de, hırsızlığın yanı sıra işlenmiş cinayetler vardır. Tıpkı Oduncunun Çocuklarında, Hansel ile Gratel’in cadıyı öldürmesi gibi… Ali Baba ve Kırk Haramilerde önce kırk harami, ardından haramilerin reisi, Meryem tarafından bilerek ve plânlanarak öldürülür. Alaeddin’in Sihirli Lâmbası’nda büyücü; Oduncunun Çocuklarında, cadı; Sihirli Fasulyelerde de dev, çocuklar tarafından öldürülür. Masalları, masal kahramanlarıyla özdeşleşerek hayallerinde yaşattıkları için bu masallar, çocukların vicdanlarına taşıyamayacakları suçlar yükler.

MESAJ 3: Çevreniz düşmanlarla dolu; tehlikedesiniz. Üstelik size kötülük etmek isteyen kişiler çok yakınınızdalar. Anneniz ölebilir. Babanızın evleneceği kadın potansiyel bir tehlikedir. Onun babanızı etkilemesi de olasıdır. Bu durumda, yandınız demektir. Ya kardeşleriniz… Onlara da sakın ola güvenmeyin, arkanızı dönmeyin.  Her an arkanızdan kuyunuzu kazabilir, başınıza olmadık işler açabilirler (Hz. Yusuf ve kardeşleri). Bu tamamen dışarıdan biri de olabilir. İçinde yaşadığınız toplum da sizin karşılaşacağınız sorunlarda size karşı katı ve duyarsız davranacaktır (Fareli Köyün Kavalcısı, Kibritçi Kız).

Altın Elma Ağacı, Oduncunun Çocukları, Kül Kedisi, Pamuk Prenses, Fareli Köyün Kavalcısı masalları bu grup içinde yer alır. Bu masallarda: öz kardeşleri, analıkları, analıklarının etkilediği babaları tarafından öldürülmek istenen, toplum tarafından önemsenmeyen masal kahramanları çıkar karşımıza.

MESAJ 4: Yaşadığınız sorunların üstesinden gelmek, karşılaştığınız sorunları aşmak istiyorsanız; kendinize ya beyaz atlı bir prens bulmalı, ya da peri – cin – dev gibi olağan üstü güçlerin yardımına sığınmalısınız. Çünkü siz kendi başınıza hiçbir şey başaramazsınız. (Güven yitimi telkini…)

 Uyuyan Güzel, Kül Kedisi, Pamuk Prenses gibi masallarda özellikle kız çocukları, çaresizlik içinde pasif bir bekleyişin içine itilir. Tüm gelecekleri, hatta yaşamaları adeta bir başkasının çabasına ve becerisine terk edilmiştir. Bu masallarda kahramanlar, yaşamları ve gelecekleri için hiçbir şey yapmazlar. Tek silâhlar şansları, ya da varsa güzellikleridir. Tabi bir de şu yeni moda ALACAKARANLIK KUŞAĞI romanları ve filmleriyle, (YENİ AY, DOLUNAY, TUTULMA…) genç kızlarımız arasında, BEYAZ ATLI PRENSLERİN yanı sıra bir de beyaz tenli vampir bekleme modası kattı yaşamımıza . Bu da başka…

ÇOCUK ROMANLARI

Şimdi adını vereceğim çocuk romanlarının bizde neyi çağrıştırdığına bir bakalım:

Robin Hood: Ormanda yaşayan bir soyguncu ve çetesi

Arsen Lüpen: Kibar hırsız, salon adamı, gözü pek ve çapkın maceracı…

Cingöz  Recaî : Peyami Sefa’nın ünlü dizisi, Arsen Lüpen’in yerlisi…

Fantoma: Bir türlü başa çıkılamayan suç makinesi… Fantoma ve Müdürü Juve…

Killing: Ele geçirilemeyen cani…

Sherlock Holmes: Nikotin ve esrar bağımlısı, anti sosyal efsanevî özel dedektif…

Sherlock Holmes: En güç polisiye olaylarını bile, inanılmaz bir beceriyle çözen efsanevî roman kahramanı. Fakat düzensiz yaşam süren antisosyal biri… Ne uykusu uyku ne beslenmesi beslenme! Üstelik nikotin ve uyuşturucu bağımlısı… Romanlarından birinin ilk üç sayfasında uyuşturucu açıkça övülmekte ve özendirilmekte… Biz filmlerde sigara görüntülerini maskeliyoruz.  Fakat kitaplarda bütün bunlar yerli yerinde duruyor. Çocuğun hayranlık düzeyinde bağlandığı bu roman kahramanıyla özdeşleştiğini, kendini onunla bir tuttuğunu, ona benzemek istediğini düşünebiliyor musunuz? Tam bir felaket…  

 

Size önemi nedeniyle Sherlock Holmes’ün Dörtlerin Yemini adlı kitabının ilk sayfasından bir alıntı yapmak gereğini duyuyorum. Lütfen dikkatle okuyun…  

“SONUÇLARA VARMA BİLİMİ

Sherlock Holmes şöminenin üstünde, bir köşede duran şişesini aldı ve maroken kutu içindeki enjektörünü çıkardı. Uzun, beyaz parmaklarıyla enjektörün ucuna incecik iğneyi telaşla taktıktan sonra, gömleğinin kol ağzını kıvırarak sol kolunu açtı. Bir süre düşünceli bakışlarla bileğindeki ve kaslı kolundaki sayısız iğne deliğine baktı. Sonunda iğnenin sivri ucunu koluna batırdı, ufak pistona parmağıyla bastırdı ve rahatlayarak derin bir iç çekişle kadife döşemeli koltuğuna gömüldü.

Gerçi aylardır, günde üç kez bu sahneye tanık oluyordum, ama ilkelerimden dolayı buna bir türlü alışamamıştım. /… Yine de o öğleden sonra, öğle yemeğinde içtiğim Beaune şarabının etkisiyle mi, yoksa onun aşırıya kaçan kasıtlı davranışı yüzünden midir bilinmez, birdenbire artık kendimi tutamayacağımı hissettim.

“Bugün hangisini kullandınız?” diye sordum. “Morfin mi, yoksa kokain mi?”

Bakışlarını elinde açık tuttuğu Gotik harflerle basılmış kitabından ağır ağır kaldırdı.

“Kokain…” dedi. “Yüzde yedilik bir çözelti… Siz de denemek ister miydiniz?”

“Kesinlikle hayır!” diye sert bir sesle yanıt verdim. Sağlığım henüz Afganistan’daki savaşın etkilerini atlatamadı. Fazladan zararlı bir etkiyi göze alamam.”

Öfkeme gülümsedi. “Belki de haklısınızdır Watson.” diye yanıt verdi. “Galiba bünyeye zararlı bir etkisi var. Ama öylesine mucizevî bir uyarıcı ve zihni açıcı bir etkisi de var ki, yan etkisi bunun yanında önemsiz kalıyor.”

Lütfen bulûğ çağındaki gençlerin, hayranı oldukları böyle bir roman kahramanından nasıl etkilenebileceklerini bir düşünün!

Bir de son yıllarda çocuklarımızı saran Harry Potter çılgınlığı var. Romanları ve filmleriyle, Fan kulüpleriyle tam bir olay. Elbette çekici ve sürükleyici… Yıllar önce oğlumla ilk Harry Potter filmine gittiğimizde; salladıkça içinden simler dökülen bir sopa ve bir sihirbaz şapkası almıştık. Günlerce o sopayla önüne gelen her eşyaya dokunup sihirler yapmasına göz yummak zorunda kaldık.

Şimdi bir soru sormak istiyorum: Sihir nedir diye. Yanıt: Kolaya kaçmak, emeksiz, çabasız, zahmetsiz sonuç almak değil midir? Biz çocuklarımızı bunlara değil; emeğe, çabaya, gayrete, aklarını kullanmaya, sabırla, inatla çalışmaya, yetenek ve becerilerini artırmaya, tatlı dilli, anlayışlı, arkadaş canlısı, yardımsever olmaya yönlendirmeliyiz. Budur bizim beklentimiz.

MASALLAR, ROMANLAR; ÇOCUKLARI NEDEN BU KADAR DERİNDEN ETKİLER?

     Biri çıkıp diyebilir ki, siz bu işi biraz fazla abartmıyor musunuz şimdi? Bunlar masal, roman… Hepsi hayalî… Çocuklar bunları okurlar, eğlenirler ve unutup giderler! Yok! Bu konu o kadar basit değil!

      İnsan kişiliğin çatısı, yaşamının ilk beş - altı yılında çatılır. Çocuk bu dönemde öyle belirgin bir yapı kazanır ki, bu özellikler onu tüm yaşamı boyunca etkiler. Başarısının veya başarısızlığının, mutluluğunun ya da mutsuzluğunun, uyumunun ya da uyumsuzluğunun nedeni olur.

      Yapılan tüm bilimsel araştırmalar; kalıtımsal kazanımlardan sonra çocukta kişiliği yapılandıran ve geliştiren en önemli etkenin, çocuğun bu ilk beş - altı yılı olduğunu ortaya koymuştur. Bu yıllar masal ve oyun çağıdır.  Çocuk, içinde bulunduğu bu masal ve oyun çağı içinde, gerçeğe düşsel düzeyde kolayca egemen olur. Masal kahramanlarıyla özdeşleşerek gerçekte yapmasına olanak bulunmayan zorlu görevleri kolayca başarır. Bazen tarihin derinliklerinden gelen bir kahraman olur, ülkeler fetheder. Bazen bir uzay gemisi kaptanı olur yeni gezegenler keşfeder. Kimi zaman ünlü bir futbolcu olur goller sıralar. Kimi zaman bilim adamı olur, buluşlar yapar. Böylece gelecekteki gerçek yaşamına hayallerle, düşlerle hazırlanır.

 

       Çocukların bu döneminin bir masal ve oyun çağı olması aslında çok doğaldır. Çünkü doğduğu anda yüzde yüz acizlik içinde olan insan yavrusunun ana babasına olan bağımlılığı, diğer canlı türlerine oranla oldukça uzun sürer. Bakılmaz, korunup gözetilmezse yaşaması bile olanaksızdır. Kendimizi bir an için bir – iki yaşlarındaki bir çocuğun yerine koyalım. Her şey, herkes ne kadar büyük, biz ne kadar küçüğüzdür. Ne kadar acizizdir. Anneler melekleridir o yaştaki çocukların, her ihtiyacını karşılayan… Her gerektiğinde yardımına koşan… Babalarsa, onları her zaman koruyup kollayan devleridir. Bir kavrayışta onları hop diye havaya kaldırıverirler.

     

       Çocuklar, çevrelerindeki dünyayı da yetişkinlerin gördüğü gibi kavrayamazlar.  Nedensellik kalıpları henüz oluşmamış, neden sonuç ilişkileri kurulmamıştır. Görüp algıladıkları her şey çocuklara bir sihir, bir tılsım gibi gelir. Bu bize bugün tuhaf gelir, ama çocuk gözüyle öyledir. Çocuk o yüzden aynada ilk kez gördüğü görüntüsüne şaşkınlıkla bakar. Yakılan bir kibrit, bir çakmak o yüzden ona bu kadar olağanüstü gelir. Yağan yağmur, esen rüzgâr, kar da… Çocuk bunları canlı sanır hatta! Giysilerini ıslatan yağmura, saçlarını ıslatan rüzgâra öfkelenip kızar. Kendisi gözlerini kapattığında, annesinin nasıl okuyabildiğine şaşar. Tren tünele girdiğinde, karanlıkta kaybolduğunu sanıp korkar. Güneşin parmaklarını kanattığını, sineğin camı kırıp içeriye girmeye çalıştığını zanneder. Biri ters, biri düz iki F harfi çizer, “F’ler karşılıklı oturmuş çene çalıyorlar.” der. Yol boyunca aldığı bazı taşları değişik yerlere bırakıp, aynı yerde durmaktan canı sıkılan taşları eğlendirmek ister. Çünkü daha nedensellik kalıpları oturmamıştır. Çevresindeki her şey olağanüstü, her şey masaldır.

     

       Çocuklar, okudukları masalların kahramanlarıyla kendilerini bir tutarlar. Onunla özdeşleşir, okudukları masalı kendileri yaşıyormuş gibi düş kurarlar. Çocukların birer masal kahramanı olarak gerçekleştirdikleri düşsel yaşayışlar; bilinçaltlarında okuyup dinledikleri masalın içeriğiyle örtüşen birikimler oluşturur. Bu birikimler çocuğun benliğine yansıyarak yaşamı boyunca önemi hiç de azımsanmayacak etkiler yaratır. İşte bu yüzden masallar çocuk kişiliğinin gelişmesi açısından çok önemlidir. Bizler, ana baba ve eğiticiler olarak bu etkilerin olumlu yönde olduğundan emin olmalı, çocuklarımıza doğru masallar anlatmalı, doğru romanlar okutmalıyız.

       -Şimdi diyebilirsiniz ki, eleştirdiğiniz masallar ve romanlar böyle! Peki ya sizinkiler… Sizin masal ve romanlarınız bunlardan farklı mı? Evet, farklı! Çünkü onlar zaten bu saydığımız olumsuz masallara karşı doğru bir seçenek olmaları için yazıldı. Gerek masal kitaplarımda ve gerekse Serüven Peşinde dizisini oluşturan çocuk romanlarında göz önünde tuttuğum önceliklerimi şöyle sıralayabilirim:

      Çocuğa görelilik ilkesi… Bir çocuk kitabı hangi yaş kuşağı için yazılmışsa; o çağın psikolojik, tinsel ve zihinsel gelişimine uygun özellikler taşımalı, o yaşa uygun bir dil kullanılmalıdır. Bir psikolog oluşum ve yıllarca ders kitapları yayımlayan bir yayınevinin yayın müdürlüğünü yapmış olmam, bana bu konuda iyi bir deneyim kazandırdı. Bütün kitaplarım bu deneyim ve bilgi birikimiyle yazılmıştır.

       Çocuk kitapları; duru dille yazılmalı, güzel Türkçe'mizi doğru kullanma ve güzel yazı yazma konusunda örnek olma özelliği taşımalıdır. Söyleşilerimden sonra kimi çocukların yanıma gelip, “Ben de yazar olmak istiyorum. Bazı denemelerim var. Sizin gibi yazabilmek için neler yapmalıyım? ” demeleri, sanırım bu çabamın ürünleri… Onlara da ayrıca yardımcı olmaya çalışıyorum tabi. Bir de çocukken okuyup sıkıldığım romanlar gibi yazmamaya özen gösteriyorum.

       Çocuk kitapları, çocukların baştan sona ilgiyle okuyacakları, sürükleyici bir içeriğe sahip olmalıdır. Onlara ulaşabilmenin, onlara katkı sağlayabilmenin tek yolu budur. Ancak bundan sonra ona bir şeyler verebilmeniz, gelişmelerine katkıda bulunmanız mümkün olur.  

       Çocuk kitapları, çocukların kendi coğrafyaları, kendi sosyokültürel çevreleri içinde geçmelidir. Çocuk elindeki kitabı yaşarcasına okurken kendini; kendi yurdunda, kendi kentinde, kendi insanlarının içinde bulabilmeli, kendi zenginliklerini görebilmeli, kendi sorunlarını görüp bunlarla yüzleşebilmelidir.  

       Çocuk kitapları; çocuklarımıza kazandırmak istediğimiz erdemlerle, sosyal, ahlakî, bireysel değerlerle donatılmalıdır. Benim masal kitaplarımda ve romanlarımda kazandırmaya çalıştığım temel davranış kalıpları şunlardır:

       Çocuklarımız içinde bulundukları koşullar ne olursa olsun yılgınlığa kapılmayıp başarıya odaklanmalı, güçlüklerle savaşmalıdırlar.

Çocuklarımız daima iyinin, doğrunun, haklının, zayıfın yanında olmalı; kötünün ve haksızın karşısında durmalıdırlar.

Paylaşmayı bilmeli, yeri geldiğinde özveride bulunabilmeli, yeri geldiğinde haklarını savunmalıdırlar.

İçinde yaşadıkları doğal çevreyi, barındırdığı tüm canlılarıyla bir bütün olarak algılamalı ve böylece korumalıdırlar.

Maddî, manevî tüm kültürel değerlerimizin bilincinde olmalı, onları koruyup kollamalı, bunları gelecek kuşaklara bırakmanın sorumluluğunu taşımalıdırlar.

Sağlıklı bir beden ve sağlıklı bir tinsel gelişim için zihinsel ve bedensel sporlara yönelmeli; zararlı alışkanlıklardan uzak durmalıdırlar.

İnsanî ve evrensel değerlerin farkında olmalı; bu değerleri sahiplenmelidirler.

HAYVANLAR DÜNYASINDAN MASALLAR:

MASAL BULUTU

KÜÇÜK ÇEVRECİLER İŞ BAŞINDA (10 KİTAP):

 

 

KRAL ASLAN MASALLAR DÜNYASINDA,

 KRAL ASLAN BÜYÜK TUFAN,

 

KRAL ASLAN KARA KORSANA KARŞI (Masal Roman)

UFAKLIK SERÜVEN PEŞİNDE 24 kitaplık gençlik romanı dizisi

 

 

MACERA GEÇİDİ: 15 Kitaplık gençlik romanı dizisi…

 

KORKU TÜNELİ: 5 kitaplık gençlik romanı dizisi hep bu amaçlarla hazırlanıp yazıldı.   

                                                   

 

 PSİKOLOG TUNCEL ALTINKÖPRÜ

KÜÇÜK ÇEVRECİ-min.jpg
kral aslan 3-min.jpg
KÜÇÜK ÇEVRECİLER-min.jpg
Küçük Çevreciler İŞ BAŞINDA-min.jpg
kral-aslan-kara-korsana-karsi-ciltli57f1
kral aslan-min.jpg
kral aslan 2-min.jpg
macera_geçidi-min.jpeg
kral aslan 1-min.jpg
Masal Bulutu-min.jpg
9786059562331.jpg
buyuk-tufan-kral-aslan-masallar-dunyasin
0001743866001-1.jpg
0429785_ufaklik-seruven-pesnde-4-uzayin-
Big.jpg
0001747890001-1.jpg
tehlikeler-evi-korku-tuneli-3dc6b98077bf

"Genç Sanatçıların Yükselen Sesi"

Online Kültür Sanat Bilim Edebiyat Dergisi

 “Bir yazarımız, bir ressamımız, bir şairimiz de siz olun istemez misiniz?

Eserlerinizi gönderin, yayınlayalım. Sayılarımıza siz de katılın!” 

gencfikirivriz@gmail.com

  • Instagram
  • Twitter
  • YouTube
  • Facebook Sosyal Simge

*Sitemizde yayınlanan tüm eserlerin telif hakları ve yasal sorumluluğu eserlerin sahiplerine aittir. 

Eserlerin izin alınmadan veya kaynak gösterilmeden yayınlanması, kopyalanması ya da herhangi bir yolla çoğaltılması yasaktır.

bottom of page