Bir Mülteci Romanı: UMUT YOLCULARI incelemesi
Yazar: DEMİRHAN ATİLLA
Yayınevi: Ritim Sanat Yayınları
Sayfa sayısı: 121
Editör: Doğucan Kardaş
Afganistanlı ve Kenyalı bir grup göçmen kaçak yollarla Batı Avrupa’ya gitmek isterler. Irak’ın bir kasabasında bir toptan gıda deposunda toplanmışlardır. Bu depo kamuflaj amaçlıdır. Gerçekte toptan gıda işinin yanında göçmen kaçakçılığı yapan bir çetenin mekanıdır.
Türkiye’den şeker yüklü bir kamyonla Ceyhun ve Ayhan isimli iki şoför onları Yunanistan’a geçirmek amacıyla Irak yollarındadır. Göçmenlerin bulunduğu depoya doğru giderken bir Amerikan askeri konvoyunun yola döşenmiş patlayıcılarla havaya uçurulduğuna tanık olurlar.
Bu olayı anlatırken yazar Irak’ın o dönemki durumu ve Saddam Hüseyin’i deviren Amerika’nın Irak’ta askeri güç bulundurmasının nedenlerinden ve sonuçlarından söz eden ayrıntılı değerlendirmelerde bulunur. Irak’ta savaşan ve patlamaya yakalanıp yaralanan, ölen askerlerin fiziksel, ruhsal, eğitimsel durumlarıyla ilgili çözümlemeler yapar. Onları Irak’a yollayan Amerikan yönetiminin politik, kültürel, ekonomik ve insani yapılarıyla ilgili kritiklerde bulunur.
Ceyhun’la Ayhan göçmenleri bir şeker kamyonunun arkasına yerleştirilmiş demir kafese koyarlar. Göçmenlerden Daniel bu durumu güvensiz bulur ve çeteye verdiği paranın boşa gitmesini göze alarak yolculuktan vazgeçer. Diğerleri ölümü de göze alarak demir kafeste yolculuğu kabul ederler. Burada yazar göçmenlerin tehlikeyi göre göre nasıl bir çaresizlik içinde kamyona binmeyi kabul ettiklerini anlatır. Kenya’daki iç savaş ve Afganistan’daki 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısından sonra oluşan politik ve askeri durumla ilgili bilgiler verir. Göçmenleri kaçak yolla bir umut yolculuğuna zorlayan nedenleri kendi tespit ve görüşleri doğrultusunda anlatır.
“Onlar için dönüş savaş, yoksulluk, işsizlik; yolculuk ise içinde umut olan bir belirsizliktir” der. Çünkü göçmenler her şeylerini satıp bu yolculuğa çıkmışlardır. “Geriye dönseler ne oturacakları bir ev vardır ne geçinecekleri bir iş”
Habur sınır kapısından geçerken kaçakçı çetelerin sınır kapılarından rüşvetle nasıl bir geçiş ağı oluşturduklarını vurgular.
Türkiye’ye geçtikten sonra yollarda o zamanki çatışmalı durumun yansımasını anlatır. Silahlı bazı yasadışı gruplar kamyonu durdurup yakmak isterler. Ceyhun’la Ayhan’ı içinde ne olduğunu bilmedikleri bir paket taşımaya zorladıklarını anlatır.
Türkiye yollarında kamyon ilerlerken kasadaki demir kafeste Kenyalı Thomas ölür. Bu sahne ve kafesin içindeki dram çok etkileyici anlatılmıştır. Thomas’ın ölümü ve kamyonun içindeki bunalımın artması göçmenler arasında ‘acaba bu yolculuğa çıkmamız yanlış mı oldu’ kuşkuları başlatır. Umut Yolculuğunda verilen kayıp yavaş yavaş hüzün ve umutsuzluk yolculuğuna dönüşmeye başlar.
Ulukışla - Ereğli arasında Toroslar’da bir ormanlık alanda mola verilir. Göçmenler kamyondan indirilir, Ayhan’la Ceyhun bu esnada Thomas’ın cenazesiyle karşılaşır. Thomas’ın en yakın arkadaşı Nikolas,Ceyhun’a öldürme amaçlı bir saldırı yapar. Bunu gören Ayhan çok korkar ve ormana kaçarak izini kaybettirir. Diğer göçmenler Ceyhun’u Nikolas’ın elinden kurtarır. Thomas’a bir mezar açıp gömerler. Ve tekrar kamyona yerleştirip yolculuğa devam ederler. Bu sahnelerde yazar, yaşanılanları okuyucuya derinlemesine hissettirir. Çatışma ve dram anlatımlarında yazarın etkili olduğu görülür.
Eserde göçmenliğin nedenleri ile ilgili “dünyanın zengin kesiminin yoksul kesimini sömürmesi, yoksul kesimdeki ülkelerde savaşlar ve iç çatışmalar ortaya çıkması ve adaletsizliğe dayalı anti-demokratik yönetimlerin başta olması” şeklinde özetleyeceğimiz analizler yapar. İlk defa bu sorunların çözümüyle ilgili bir düşünce ortaya atar: “Acaba hep birlikte birlikte üretim ve eşit yararlanmayı isteseydik Kenya’da ve dünya toplumunda her şey olur muydu? Daha fazla Thomas yollarda ölmez
miydi?”
Göçmenlerin zengin ülkelerde ucuz iş gücü olarak çalıştırıldığını anlatır. Ekonomik kriz zamanlarındaysa ‘kontrollü gerilim stratejisi’ amaçlı göçmen çatışmaları çıkartılarak gündem değiştirildiğini ve birçok göçmenin siyasi cinayetlere kurban gittiğini belirtir. Batı Avrupa’ya ulaşan göçmenlerin sigortasız ve güvencesiz bir şekilde çalıştırıldığını anlatır. Yazara göre bunlar göçmenliğin doğurduğu sonuçlardır. Yazar, neden sonuç irdelemesinden sonra çözümü tartışmaya açmıştır. Öne sürdüğü çözüm; ‘dünya çapında birlikte üretim ve eşit yaşama’dır. Buna yoksul ülkeleri kalkındırma planını da ekler. Ona göre birlikte üretim ve eşit yaşama barış getirecektir. Böylece silah fabrikalarına ihtiyaç kalmayacaktır. Silah fabrikalarının sökülüp yoksul ülkelere taşınarak traktör, otomobil ve beyaz eşya gibi fabrikalara dönüştürülmesini önerir.
Göçmenlerin bir kısmı Ayvalık’tan Midilli Adasına geçmek üzere yollardadır, diğerleri de Meriç Nehri üzerinden Yunanistan’a ulaşmak için.
Meriç üzerinden geçmek isteyenler, Bulgaristan’ın baraj kapaklarını açması neticesinde kabaran sularda boğulur. Sadece Salih ve Yusuf kurtulur. Yusuf’un eşi ve üç çocuğu da ölür. Yusuf umut yolculuğuna çıktığına pişman olur. Ve yüksek sesle:
“Çocuklarımı ve eşimi Meriç sularında kaybettim. Keşke bu yolculuğa hiç çıkmasaydım der. Ve göçmen adaylarına seslenir: Ne olursa olsun kendi ülkenizde kalın! Kaçak göçmen çetelerine güvenip yollara düşmeyin!”
Burada yazarın düşüncesini Yusuf’a söylettiği görülür. Meriç’in Yunanistan tarafına geçmiş olan Salih ve Yusuf orada göçmen karşıtı çeteler tarafından vurulur. Kısa bir süre sonra da göçmen düşmanı ırkçı çetelerle karşılaşan ırkçılık karşıtı bir grup da onları vurur. Yerde, hem göçmenler hem de onları vuranlar cansız yatmaktadır. Yazar “yerde zalimin de masumun da cesedi benzer uzanmaktadır. Ölüm kimseye ayrıcalık tanımamakta” diyor. Peşinden bir düşünce ileri sürüyor: “görülen o ki; artık kanı kanla çözme düşüncesi Ortadoğu’dan Avrupa’ya sıçramıştır.”
Ayvalık’tan geçen göçmenler ise ülkeler arası bir karanlık planın kurbanı olurlar. Sicilya Dağları’ndaki radyo dalgalarına kapalı bir yerde 6 Avrupa devlet başkanına bağlı 6 ajan gizli bir karar alır. Gelecekte Afrika ve Ortadoğu karıştırılacağı için Avrupa’ya göçmen akını olacağını bu devlet başkanları bilmektedir. Yoğun göçmen akınını önlemek ve kontrolü sağlamak için Ege ve Akdeniz’de göçmen botlarını batırarak toplu ölüm görüntülerini medyaya servis edip göçmenliği düşünenleri korkutup onların yola çıkmamalarını sağlamak isterler. PRS ajanları o gece ilk katliamı Nikolas’ın da içinde bulunduğu göçmenler üzerinde deneyeceklerdir. Ayvalık’tan Midilli’ye doğru yola çıkan göçmen botu denizde patlatılır ve batırılır.
Sabahleyin Dikili ve Ayvalık sahilleri batan göçmen botundan kıyıya vuran göçmen cesetleriyle doludur. Kurtulan sadece Nikolas, George, Michael, kayıkçı ve onların kurtadığı iki çocuktur. Nikolas’ın kurtarmaya çalıştığı Barış ise ölmüştür.
Bu dört kişi yanlarına birer çocuk alarak gece karanlığında bir adaya çıkarlar. Adada hipotermiden koyun yünlerine sarılarak kurtulurlar. Bu sıradaki anlatım İlyada ve Odysseia’daki Yunan efsanelerinin anlatımına benzemekte, sanki tarihi bir koku verilmek istenmiştir.
Nikolas ve arkadaşları yanlarında kurtaramadıkları bir çocuk cesediyle önce Midilli sonra Yunanistan’a ulaşırlar. Bütün dünya medyası, Nikolas’ın taşıdığı Barış adlı ve Dikili sahillerine vuran bir Türk askerinin kucağında fotoğrafı çekilen Selam bebeği konuşur. Dünya ajansları bottan ve kuyuya vuran cesetlerden bahsederken, bunu yapanlardan hiç söz etmemektedir. Göçmenliğin nedenleri, sonuçları ve çözüm yolları hiç konuşulmamakta, katliamı planlayanlar ölenlerin ailelerinin acısını paylaşan dramatik mesajlar yayınlamaktadır.
Yazara göre PRS’nin bu planı istenilen sonucu doğurmamış, göçmen akınını durduramamış, sanki göçmenler öldükçe çoğalarak umut yolculuğuna çıkmaya devam etmişlerdir. Kitabın sonunda yazar, tartışmaya açtığı düşünceyi kesin bir inançla belirtmiştir.
Göçmenlik sorunu ancak göçmenliğin nedenleri ortadan kaldırılarak çözülebilir. Çünkü aynı nedenler aynı sonuçları doğurur. Yürekten inanınız ki birlikte üretim ve eşit yaşam dünya çapında ekonomik sorunları ve eşitsizlikleri giderir. Göçmenliğin çözümü: ‘birlikte üretim ve eşit yararlanma’ formülündedir.
Yazar bu öyküde göçmenliğin nedenleri, sonuçları ve çözüm yolları ile ilgili düşüncelerini çoğunlukla öykü aralarında vermiştir. Dolayısıyla yazarın kendisi de düşünce belirtme yoluyla bir öykü kahramanı olarak yer almıştır.
Bir göçmen öyküsü üzerinden sosyolojik, tarihsel, ekonomik, askeri ve siyasal analizlerde bulunur ve alternatif çözüm önerileri sunar. Bu açıdan bakıldığında aksiyon, dram sahnelerinin işlenmesinin yanı sıra toplumsal içeriğin de yoğun olarak bulunduğu bir roman özelliği taşır. Bütün dünya toplumunu ilgilendirdiğini düşündüğü göçmenlik sorununun zengin ülkeler ve sınıflarca politik ve ekonomik çıkarlar için kullanıldığını dile getirerek buna alternatif, toplumcu küresel çözüm arar.
Nikolas ise röportajlarında “umut yolculuğuna keşke hiç çıkmasaydık” düşüncesini dile getirir. Memleketlerinde gerekirse aç, işsiz kalmanın; göçmen çetelerinin elinde yollara düşmekten daha iyi olduğunu belirtir.
İLKER KELEŞ