top of page
  • Instagram
  • YouTube
  • Twitter

                 Akif’in Yüreğine Düşen Ateş: İstiklal Marşı

 

 

   Size bir şairden bahsetmek istiyorum. Zamanında üç kıtada at koşturmuş, yüce Allah’ın dinini dünyaya duyurmuş, adaleti ve hoşgörüsüyle hak meydanında; yiğitliği ve mertliğiyle cenk meydanında cihana örnek olmuş bir milletin torunlarına en karanlık, en korkulu günlerinde ‘Korkma!’ diyen bir şairden: Mehmet Akif Ersoy’dan.

   

   20. yüzyılın yetiştirdiği, yıllarca atalarımızın kanlarıyla sulanan bu kara toprakların ak bağrından çıkardığı en büyük şairlerden biri olan Mehmet Akif, 1873 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. İlk eğitimini ‘Hem babam hem hocamdır. Ne biliyorsam kendisinden öğrendim.’ dediği babasından aldı. Baytar Mektebinden mezun oldu. Fransızcasını geliştirdi. Altı ay gibi kısa bir sürede Kuran-ı Kerim’i ezberleyip hafız oldu. Anadolu’nun ve Rumeli’nin çeşitli yerlerinde memuriyette bulundu. Şanlı günlerini geride bırakan, 1. Dünya Savaş’ından elleri ve ayakları kesik, gözleri kör, yorgun argın ayrılan bir milletin; ölüm kalım mücadelesini, istiklal, hürriyet mücadelesini yani Milli Mücadele’yi konuşma ve vaazlarıyla içinde korku olmayan bir ruha bürüdü. Yine o yıllarda Anadolu’yu karış karış gezen Akif; Çanakkale’de, Yemen’de şiirleriyle nutuklarıyla yalın ayaklı Mehmetçiklerimizi nasıl Bedr’in Aslanlarına çevirdiyse Milli Mücadele’de de bu vatanın yetimlerini yine öyle dişine kan değmiş kurda, ruhu bedeninden çoktan ayrılmış ölümsüz kahramanlara çevirmesini bildi.

   

    Tam da bu dönemde içi imanla örülü, dört tarafı düşmanla çevrili bir milletin meclisinde;

7 Kasım 1920’de milleti cesaretlendirecek, moral verecek bir marş yazılması teklifi kabul edildi. Ve bir yarışma düzenlenmesi kararı alındı. Milletvekili maaşının sekiz altın olduğu yıllarda ödülü beş yüz altın olan bir ‘Milli Marş’ yarışması düzenlendi. Yarışmaya 724 şiir katıldı. Ancak hiçbiri yanıp kül olmuş memleketi küllerinden doğuracak nitelikte değildi. O günlerde vatanın içinde bulunduğu durum yüzünden kıvranan Akif’se yarışmaya katılmamıştı.

Akif’in yarışmaya katılmadığını öğrenen o dönem Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Akif’e bizzat yarışmaya katılması için teklifte bulundu. Ancak Akif; en bitik, en kötü zamanlarında bile bir kör kazma, bir kuru taşla yedi düvele karşı istiklal mücadelesi veren bu kahraman millete yazılacak marşın ödülünün para olmaması gerektiği, böyle bir marşı yazabilmenin zaten şairine en büyük ödül olacağı kanaatindeydi. Ve teklifi reddetti. Hamdullah Suphi, ikinci defa bu kez Akif’in yakın arkadaşı olan Hasan Basri aracılığıyla Akif’e teklifi sundu. Akif, artık bu yükün kendi omuzlarında olduğunu anlamıştı. Ve eğer yarışmayı kazanırsa para ödülünün bir hayır kurumuna bağışlanması şartıyla yarışmaya katılmayı kabul etti. Akif daha teklifi kabul eder etmez, ağzından çıkan kabul sözcükleri yüreğine ateş olarak düştü. Öyle bir şiir yazmalıydı ki içinde hem bir milletin kara talihini hem de Orta Asya’dan getirdiği destansı tarihini barındırmalıydı. Öyle bir şiir yazmalıydı ki Türk milletinin şanına şan katmalı, istiklal sancağını yine Türk milletinin bağrında dalgalandırmalıydı. İşte Akif’in içindeki bu kor, bu büyük ateş; Ankara’da Tacettin Dergâh’ında, arkadaşlarıyla çay içtiği sırada, Akif’in dudaklarına da sıçradı. Ve ilk mısrayı, zaten kendi başlı başına bir destan olan ‘Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!’ mısrasını boş bir odanın duvarına tırnaklarıyla kazıdı. Sonrasında ise iki gün boyunca uykulardan uyanırcasına, yüreği dilinde konuşurcasına İstiklal Marşı’nı yazdı.

  

    İstiklal Marşı, 1 Mart 1921’de Hamdullah Suphi tarafından mecliste ilk kez okunduğunda anlaşılmıştı: Bu marşın yanıp kül olmuş memleketi küllerinden doğuracak o marş olduğu. Öyle ki Hamdullah Suphi’nin ağzından şiirin daha ilk mısraları düşerken meclisteki mebuslar büyük bir coşkuya kapılmış, her mısranın ardından uzun uzun alkışlamışlardı. Nitekim bu destansı marş bugünden doksan sekiz yıl önce 12 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi. Akif’se henüz soğuğu bitmemiş zemheri ayında, bir palto alacak parası olmamasına rağmen beş yüz altının söz verildiği gibi hayır kurumlarına bağışlanmasını istedi. İşte ben, böyle daha nice fedakâr insan yetiştirmiş bu ülkenin şairlerinden bahsedebildiğim için daha doğrusu böyle kahraman ataların torunu, böyle şanlı bir milletin mensubu olduğum için kendimle gurur duyuyorum. Ve her vatan evladının da damarlarındaki bu asil kanla gurur duymasını, bu asil kana layık olmasını diliyorum. ‘Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!’     

 

                                                                                      OĞUZHAN GAZİ OKUMUŞ

"Genç Sanatçıların Yükselen Sesi"

Online Kültür Sanat Bilim Edebiyat Dergisi

 “Bir yazarımız, bir ressamımız, bir şairimiz de siz olun istemez misiniz?

Eserlerinizi gönderin, yayınlayalım. Sayılarımıza siz de katılın!” 

gencfikirivriz@gmail.com

  • Instagram
  • Twitter
  • YouTube
  • Facebook Sosyal Simge

*Sitemizde yayınlanan tüm eserlerin telif hakları ve yasal sorumluluğu eserlerin sahiplerine aittir. 

Eserlerin izin alınmadan veya kaynak gösterilmeden yayınlanması, kopyalanması ya da herhangi bir yolla çoğaltılması yasaktır.

bottom of page